Giethoorn neredeyse Amsterdam kadar meşhur artık. Hollandalı film yapımcısı Bert Haanstra 1958 yapımı ‘Fanfare’ filmini bu köyde çekmiş. Film çok sevilince köy merak uyandırmaya başlamış. Önce Avrupa’da, şimdi de sosyal medya sayesinde tüm dünyada bugünkü popülaritesine ulaşmış. Giethoorn’lular bataklık kömürü olarak bilinen bir bitkinin toplayıcılığıyla geçiniyormuş. Köydeki göller ve kanallar ‘turba’ denen bitki toplandıkça ortaya çıkmış. Köye eskiden sadece kanallar yoluyla ulaşım sağlanırmış. Şimdi bol çiçekli bisiklet yolları da var.
Gezginimiz Nurgül Büyükkalay “En güzel evi seçmek imkânsız” diyor.
Ayrıca adaları birbirine bağlayan 180’in üzerinde köprü mevcut. Köyde yapacağınız en büyük aktivite tekne turları. Tekneyle gezmek için iki seçeneğiniz var; kendi kullanabileceğiniz, size özel bir tekne kiralamak ya da tur teknelerine dahil olmak. Tekne ehliyetim yok diye telaşlanmayın, tekne kullanabilmek için otomobil ehliyetiniz yeterli. Dilerseniz köyün girişindeki dükkândan bisiklet kiralayarak da gezebilirsiniz. Ama bence biraz yürüyerek biraz da tekneyle gezmek, köyü keşfetmek için en güzel yol. Öyle uzun bir gezilecek yerler listeniz de olmayacak. Nehir kenarındaki evlerin karşısına geçip hayran hayran izlemek tüm zamanınızı ziyadesiyle alacak zaten.
Evler öyle güzel ki karşımıza çıkan her eve “Köyün en güzel evi bu olmalı” diyoruz. Kendi çapımızda Giethoorn’un en güzel evini seçip buraya geleceklere ‘Şu evi mutlaka görmelisin’ demeyi planlamıştık ama nafile. Nehir kenarında, çiçeklerin donattığı cıvıl cıvıl evleri gördükten sonra en güzel ev diye bir şeyin olmadığını anlıyorsunuz. Çünkü her biri kendine özgü, farklı bir büyüye sahip. Köyde duyacağınız tek araç sesi teknelere ait. Köye otomobil girişi yok, çünkü yol yok. Bisiklet yolları bile sonradan yapılmış. Giethoorn’da koşuşturmadan gezmenin tadını çıkararak, hediyelik eşya dükkânlarının arasında gezinip kafe ve restoranlarında sık sık mola verdik. Köyde gezebileceğiniz birkaç müze var.
Eski zamanlardan kalma koruma altında bir çiftlik olan Olde Maat Uus Müzesi görebileceklerinizden biri. Eski bir çiftlik evi restore edilerek müzeye dönüştürülmüş. Bir diğeri Mineral Müzesi. Koleksiyonunu çeşitli ülkelerden getirilen taşlar, mineraller, fosiller oluşturuyor. Eski otomobil ve araba parçalarının sergilendiği Histomobile Müzesi de çok zaman harcamadan ziyaret edebileceğiniz butik bir müze.
Bir gece konaklamalı ziyaret edin
Giethoorn, Amsterdam’a 120 kilometre mesafede. Araçla yaklaşık iki saat sürüyor. Araç yoksa ulaşım biraz zahmetli. Biz Amsterdam Centraal’den trenle Steenwijk’e kadar gidip oradan da otobüs aktarmasıyla köye ulaştık. Asıl zorluğu dönüş yolculuğunda yaşadık. Köyün güzelliğine kendimizi fazla kaptırınca otobüslerin bir de dönüş saati olduğunu unuttuk. Son otobüsün saatler önce kalktığını öğrendik. ‘O halde taksiyle gideriz tren istasyonuna’ derken çevrede hiç taksi olmadığını fark ettik. ‘En kötü bir otelde kalırız’ rahatlığıyla otostop çekmeye başladık.
Kendinize özel tekne kiralamak için otomobil ehliyetiniz olması yeterli. Dileyen tekne turlarına da katılabilir.
Hiçbir araç durmadı. Bir yandan elimde telefon otel bakarken diğer yandan otostopa devam ettim. Uzun süre sonra bir taksi belirdi. Belki de o akşam için köyün kalan son taksisiydi. Önerim, Giethoorn’a gidecek olursanız en azından bir gece konaklamalı plan yapın. Köy atmosferini yaşamak için kanal kenarındaki tek katlı, bahçeli evlerde kalmak ve sabah gözünüzü evin önünden geçen küçük bir tekne manzarasına karşı açmak rüya gibi olacaktır.